Günümüzde, sabah alarmı kapattığımız o ilk saniyeden, gece başımızı yastığa koyup ekranın ışığını kıstığımız ana kadar amansız bir mesaj bombardımanına maruz kalıyoruz. Sosyal medya akışlarında parmaklarımızın ucundan kayıp giden hayatlar, otoyol kenarlarındaki devasa billboardlar, izlediğimiz dizinin en heyecanlı yerinde beliren ürün yerleştirmeleri, hatta metroda karşımızda oturan kişinin elindeki karton kahve bardağının üzerindeki o yeşil logo…
Modern insan, günde ortalama 6.000 ila 10.000 arasında ticari mesaja maruz kalıyor. Çoğu insan, bu gördüğü görsel şöleni ve mesaj yağmurunu “pazarlama” olarak tanımlama eğilimindedir. Ancak burada, sektörümüzün en büyük ve en tehlikeli yanılgısı yatmaktadır: Gördükleriniz pazarlama değil, pazarlamanın sadece suyun üzerindeki görünen yüzü, yani “reklam”dır.
Bihaber.tr okurları için kaleme almaya başladığım bu kapsamlı yazı dizisinde amacım; pazarlamayı sadece terimsel ve teorik bir ders notu olarak sunmak değil. Amacım; onun psikolojik, sosyolojik ve stratejik derinliğine inmek, bir işletmenin hayatta kalma mekanizması olduğunu kanıtlamaktır. Çünkü pazarlama; renkli görseller hazırlamaktan veya bir web sitesindeki “satın al” butonunun rengini seçmekten çok daha öte, insan davranışlarını anlama, analiz etme ve yönetme sanatıdır.
Gelin, bu ilk yazımızda, pazarlamanın algıdan gerçeğe uzanan yolculuğunu, neden basit bir hobi olarak görülemeyeceğini ve bir işletmenin kaderini nasıl belirlediğini masaya yatıralım.
Startup Gazetesi İçerik
Buzdağının Altı: Stratejik Mimari ve Mühendislik
Pazarlamayı bir binaya benzetirsek; reklamlar (Instagram postları, Google reklamları, TV spotları) o binanın dış cephe boyası ve peyzaj düzenlemesidir. Estetik önemlidir, evet. Göz alıcı bir bina herkesin dikkatini çeker. Ancak temeli çürük, zemin etüdü yapılmamış, kolonları eksik bir binayı ne kadar pahalı boyalarla boyarsanız boyayın; piyasadaki ilk sarsıntıda (ekonomik kriz, rakip hamlesi veya tüketici alışkanlığı değişimi) yıkılmaya mahkumdur.
İşte pazarlama; o binanın statiğidir, mimarisidir, zemin etüdüdür ve mühendisliğidir.
Reklam, “Bakın ben buradayım ve harikayım!” diye bağırmaktır. Pazarlama ise şu soruların cevabını, daha o bina inşa edilmeden önce vermektir:
- Bu binayı kimin için yapıyoruz? (Hedef Kitle & Persona)
- İnşa edeceğimiz zemin sağlam mı? (Pazar Araştırması)
- Bu insanlar neden bizim binamızda oturmalı? (Değer Önerisi – UVP)
Bir ürün veya hizmetin pazara sunulmadan önceki süreci; hedef kitlenin en gizli korkularını, arzularını ve ihtiyaçlarını analiz etmeyi gerektirir. Bu analiz yapılmadan, sadece “güzel bir ürünüm var” diyerek çıkılan her yolculuk, pusulasız bir geminin okyanusa açılmasına benzer. Nereye varacağınızı siz değil, rüzgar (piyasa koşulları) belirler.
İnsan Psikolojisi: Kararları Aslında Kim Veriyor?
Pazarlamanın en sevdiğim ve on yıllık kurumsal birikimimi üzerine inşa ettiğim yönü, psikoloji ile olan kopmaz bağıdır.
Klasik iktisat teorileri, insanın “rasyonel” (Homo Economicus) bir varlık olduğunu; kararlarını fayda-maliyet analizi yaparak, mantık çerçevesinde verdiğini varsayar. Keşke öyle olsaydı. Oysa modern pazarlama, nöro-bilim ve davranışsal psikoloji bize acı ama gerçek bir tabloyu gösteriyor: İnsan, kararlarını %95 oranında duygusal ve bilinçdışı dürtülerle verir; mantığı ise bu kararı haklı çıkarmak için sonradan devreye sokar.
Başarılı bir pazarlama stratejisi, ürünün teknik özelliklerini (gerçeği) anlatmakla yetinmez; o ürünün tüketicinin zihninde yarattığı hissi (algıyı) yönetir.
- Örnek: Bir kahve zincirinde, evdeki maliyeti 5 TL olan bir kahveye 150 TL ödenmesinin sebebi, o kahve çekirdeklerinin eşsizliği değildir. O bardağı tutarken hissedilen statü, o mekanda bulunmanın verdiği aidiyet hissi veya kişinin kendisine verdiği “Ben bunu hak ediyorum” ödülüdür.
Pazarlamacı, kahveyi değil; o kahvenin etrafındaki haleyi ve duyguyu tasarlayan kişidir. Bizler ürün satmayız; bizler daha iyi bir versiyonumuza dönüşme vaadini, güveni veya hazzı satarız.
Bir Hobi Değil, Profesyonel Sorumluluk
Sektörümüzde en sık karşılaştığımız ve mücadele ettiğim en büyük sorunlardan biri, pazarlamanın “herkesin fikir beyan edebileceği” basit ve keyfi bir uğraş olarak görülmesidir.
“Bunu ben de yaparım”, “Bizim yeğen Instagram’dan anlıyor, ona yaptıralım”, “Logoyu biraz büyütelim” gibi yaklaşımlar; işletmelerin pazarlama bütçelerini bir kumar masasında harcamasına, marka değerlerinin erimesine ve potansiyel müşterilerinin rakiplere kaçmasına yol açar.
Pazarlama; veri analizi, tüketici psikolojisi, kriz yönetimi, bütçe planlaması, sosyoloji ve yaratıcı stratejilerin harmanlandığı çok disiplinli, ciddi bir uzmanlık alanıdır. Bu iş, şirketlerin “işler iyi giderken” hobi olarak yapacağı bir yan aktivite değil; bilakis “işlerin devamlılığı” için zorunlu olan profesyonel bir sorumluluktur.
Benim “Kriz Danışmanlığı” vizyonum tam da burada devreye giriyor. Özellikle ekonomik daralma veya itibar krizleri dönemlerinde, pazarlama departmanları birer “Kriz Masası” gibi çalışmalı; markanın itibarını korumalı, pazar payını savunmalı ve gemiyi limana sağ salim yanaştırmalıdır. Pazarlama, şirketin bağışıklık sistemidir.
Dijital Dünyada İzi Sürmek: Araçlar Değişir, İnsan Kalır
İçinde bulunduğumuz dijital çağ, pazarlamanın temel prensiplerini değiştirmedi, sadece araçlarını çeşitlendirdi ve hızlandırdı. Dün gazete ilanıyla veya dumanla yapılan iletişim, bugün algoritmaların yönettiği ekranlarda, yapay zeka destekli hedeflemelerle yapılıyor.
Ancak değişmeyen tek bir şey var: İnsan.
Mecra ister geleneksel (TV, Radyo) olsun ister dijital (TikTok, Google, Metaverse); odak noktamız her zaman insanın zihni ve kalbidir. Teknolojik araçlar (SEO, Sosyal Medya, Yapay Zeka, CRM) birer çekiçtir. Çekici usta bir heykeltıraşın eline verirseniz ortaya bir sanat eseri çıkar; ancak aynı çekici ne yapacağını bilmeyen acemi birinin eline verirseniz sonuç sadece gürültü ve yıkım olur.
Önemli olan hangi aracı kullandığınız değil; o araçla hangi stratejiyi uyguladığınız ve insan psikolojisine nasıl dokunduğunuzdur.
Gelecek Yol Haritamız
Bu köşe yazısı, Bihaber.tr okurları için çıkacağımız uzun soluklu bir yolculuğun sadece ilk adımıdır. Pazarlamayı “Algıdan Gerçeğe” giden bir süreç olarak tanımladık. Peki bu süreç pratikte nasıl işleyecek?
Önümüzdeki haftalarda, bu içeriğin üzerine inşa edeceğimiz şu konularla pazarlamanın her katmanını detaylandıracağız:
- Strateji ve Temel: Hedef kitlemizi nasıl tanıyacağız? Persona Oluşturma ve Rakipler arasından nasıl sıyrılacağız?
- İçerik ve Görünürlük: Google’da üst sıralara çıkmak bir şans mı yoksa matematik mi?
- Taktikler: Sosyal medya ve reklam bütçeleri nasıl bir yatırıma dönüşür?
- Veri ve Analiz: Neyi ölçmeliyiz? Başarıyı nasıl tanımlarız?
- Marka ve Hikaye: İnsanların aklında ve kalbinde nasıl yer ederiz?
Pazarlama 101, sadece bir girişti. Şimdi kolları sıvama ve işin mutfağına girme vakti. Doğru bilgi, derinlemesine analiz ve gerçekçi stratejilerle, dijital dünyada “iz bırakmak” için bu yolculukta birlikte olacağız.
Takipte kalın.
Kaynak: Bihaber.TR köşe yazarı – Ertunç Koruç

Startup Gazetesi, girişimcilik ve yenilik dünyasında önemli bir role sahip platformdur. 2024 yılında 17 yıllık tecrübemizle kurulan şirketimiz, girişimcilik ekosistemine ilham vermek ve bilgi sağlamak amacıyla faaliyet göstermektedir.
